EFELER HAKKINDA BİLGİLER - ZEYBEK USULÜ POSTA SOYGUNU / AYDIN BÜYÜKŞEHİR VE İLÇELERİ

ZEYBEK USULÜ POSTA SOYGUNU

"Ali ÖZÇELİK Paylaşımı" 1910 yılında, Mülazım Eşref’in komutasındaki takip müfrezesi, o sıralarda dağlarda olan Çakırcalı Mehmet Efe’nin evini yakıp bahçelerini parçalamış, ailesini de sürgüne göndermişti. Söz konusu olayı haber alan Çakırcalı ise kısa zaman sonra, misilleme
amacıyla oldukça cüretkâr bir eyleme imza atmıştı.

Çakırcalı Mehmet Efe ve on iki zeybeği, 14 Mayıs 1910 tarihinde, Çine yakınlarındaki, Muğla-Aydın yol güzergâhında bulunan Söğütçük mevkiinde mevzilenip beklemeye başlamıştı. Çetenin amacı, Ödemiş’te müsadere edilen mallara karşılık devlete ait posta arabasını soymak ve böylelikle hem zararlarını tazmin etmek hem de itibarlarını korumaktı. Ancak bekleyiş sırasında, posta arabasından önce geçen arabalar da tedbir amacıyla durdurulmuş ve bunun sonucunda önce Muğla’da sınavlarını vererek köyüne geri dönen 25 kadar medrese öğrencisi, ardından da Çine’den Muğla’ya gitmekte olan iki araba dolusu insan esir alınıp yakınlardaki bir tepeye çıkarılmıştı. Bu kalabalık esir grubunun başına nöbetçiler konmuş ve nihayet öğleden sonra saat dört civarında, altı süvari jandarma ve silahlı korumalar refakatinde gelen Muğla-Aydın postasının önü, Gökbel mevkiinde, şosenin sarp bir noktasında kesilmişti. Böyle bir baskını beklemeyen Jandarma süvarileriyle posta muhafızları hazırlıksız yakalanmış ve verilen sert komutla silahlarını yere atıp teslim olmuşlardı. Ardından da Çakırcalı’nın emriyle zeybekler çok süratli bir şekilde ortaya çıkıp yerdeki silahları topladıktan sonra para hurçlarını indirmeye başlamışlardı. Paralara el konulmasının ardından Çakırcalı çok ilginç bir gövde gösterisi yapmış ve zeybeklerin eşliğinde, atlarla jandarmaları da yanına alarak diğer esirlerin yanına çıkmıştı. Bundan sonra yaşanan olaylar, esir alınan görgü tanıklarının anlatımı ışığında Vilayet gazetesinde şu cümlelerle anlatılmaktadır:

“Beygirleri otlamaya saldıktan sonra Çakırcalı keyif etmeye başlamış ve mollalardan yanına ud olan ve ud çalmasını bilen birine ud çaldırarak bütün oradakileri birer birer oynatmıştır. Postacıların içinde bir de ihtiyar var idi. Çakırcalı hepsini oynattıktan sonra buna da:
- Baba, şimdi sen gittiğin vakit belki Çakırcalı Efe beni oynatmadı diye söylenirsin, kalk bakalım bir de sen oyna!” demiştir. Bunun üzerine ihtiyar:
- Aman Efe, ben aksakallı bir ihtiyarım… Böyle şeyler benden çoktan geçti. Kusura bakma! diye rica etmiş ise de Çakırcalı ihtiyarı da oynatmıştır. Bu eğlence tastamam dört buçuk saat sürmüştür. Nihayet sekiz buçuğa doğru mollaların yerine gitmeleri için kendilerine Çakırcalı izin vermiştir. Mollalar, eşyalarını toplayıp yola düşecekleri sırada:
- Siz benim sebebime yolunuzdan kaldınız, bu akşam yerlerinize erişemeyerek ya köylerde ya da hanlarda kalıp fazla masraf edeceksiniz demiş ve kızanlarından birine emrederek, 25 kişi olduklarını saydırdıktan sonra para hurçlarından birinin içinden çıkardığı 25 beyaz mecidiyeyi, ilk sarfiyat olmak üzere! Molla efendilere birer birer dağıtmıştır. Bunun üzerine Çakırcalı diğer yolculara da birer birer izin vererek yerlerine göndermiştir. Yalnız jandarmalarla postacıları saat on ikiye kadar orada alıkoyduktan sonra onları da bırakmıştır.”

Çakırcalı Mehmet Efe’nin Muğla Postası Soygunu, Vilayette oldukça ses getirmişti. Nitekim 593.837 kuruş gibi o dönem için oldukça büyük bir miktar para zeybek çetesinin eline geçmişti. Çakırcalı devletin parasına, misilleme amacıyla el koymuş ve Jandarmaları serbest bırakmadan önce “Şimdi gittiğinizde tabii vukuatı hükümete haber vereceksiniz. Bu aldığım paraların karşılığı olarak Ödemiş hükümetinde benim kendi param var. Oradan almalarını söylemesini de unutmayın!!” demişti. Miktarın ötesinde söz konusu soygun pek çok şaibeyi içinde barındırması sebebiyle de çok fazla konuşulmuştu. Zira bu tür postalara normalde çok sayıda jandarma muhafızlık yaparken bu defa çok az silahlı adamın olması, Çakırcalı’nın çatışmaya veya uyarı ateşi açmaya bile gerek duymadan soygunu gerçekleştirebilmesi, Jandarmaların öldürülmemesi, çetenin soygun sonrası Vilayetin en işlek yollarından birinde saatlerce kaçmayıp oturak alemi yapması şüphe çeken noktalardandı. Ayrıca Çakırcalı, posta muhafızı jandarmalardan birisine “jandarmaların en kabadayısı sen misin ki her defasında postayı sen getirip götürüyorsun?” diye sormuştu. Bu da Çakırcalı’nın, hangi postanın hangi jandarma ile gittiği konusunda bilgisi olduğunu göstermekteydi. Tüm bu nedenlerden ötürü soygun sonrası bölgenin Alay Kumandanına soruşturma açılmış ve köşe yazarları, devletin içerisinde Çakırcalı ile iş birliği yapan memurlar olduğunu ima ederek ağır eleştirilerde bulunmuşlardı.

Posta soygunun ardından Milas Jandarma Kumandanlığı emrindeki takip müfrezeleri Aydın, Çine, Tavas ve Söke’den gelen müfrezelerle birleşmiş, bu kalabalık gruba beş gün sonra Bozdoğan, Nazilli ve Çine kazalarından nizamiye ve jandarma redif birlikleriyle gönüllülerden oluşan 800 kişilik takip kuvveti de eklenmişti. Ancak Gökbel Dağı üzerinden firar etmiş olan Çakırcalı ve çetesinin izi bulunamamıştı. Çalınan paranın, çete üyelerinin ailelerinden tazmin edilmesi konusunda işlem başlatılmış ve yapılan soruşturma neticesinde, Çine’de Çakırcalı’ya yataklık yaptığı tespit edilen 20 kişi, Divan-ı Harbe gönderilmek üzere Aydın’a sevk edilmişti.




Bu yazı blog counterkez görüntülenmiştir.
Söz Sizde -Sizlerinde mutlaka Efeler ve Zeybekler için söyleyecekleri vardır. Bunları bizimle paylaşırsanız memnun oluruz. -Facebook dışında yorum yapmak isteyenler alt bölümdeki yorum alanına YORUMLAMA BİÇİMİNİ ANONİM seçerek üye olmadan yorum bırakabilirler