okur yazısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
okur yazısı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

HARMANDALI ZEYBEĞİ OYNAMA GUINNESS REKORU 1000 KİŞİ İLE KIRILACAK / ANKARA AYDINLILAR EĞİTİM KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ YAZISI...

Aydın'da 525 kişi olan Guinness rekorunu yine Aydınlıların öncülüğünde Ankara kırılacak. 1000 kişi Harmandalı Zeybeği oynacak...

1.000 KİŞİ İLE REKORA VAR MISINIZ?
Derneğimiz, Zeybek Oyunlarını esas alan Halkoyunları çalışmalarını 1996 yılından bu yana yürütmektedir. 15 yıldır devam eden çalışmalarımıza her yıl farklı yaş gruplarından bay ve bayan yeni kursiyerler katılmaktadır.

Derneğimiz 1996 yılından bu yana çalışmalarımıza katılan hemşerilerimizi bir araya toplayarak hep birlikte Harmandalı Zeybeğini oynamak için 16 Nisan 2011 Cumartesi günü Atatürk Kültür Merkezinde bir etkinlik gerçekleştirecektir. Bu etkinlikte hedefimiz, bu güne kadar çalışmalarımıza katılmış yaklaşık 1.000 kursiyerimizi bir araya getirerek güzel bir gösteri sunmaktır.




20 Nisan 2011 tarihinde gerçekleştirmeyi planladığımız etkinliğin adı  “En Yüksek Katılımlı Harmandalı Zeybeği Gösterisi” olarak isimlendirilmiştir. Bu etkinliğimizde yaklaşık 1.000 kişi ile Harmandalı Zeybeği oynayarak, bu alanda 2010 yılında Aydın ilinde 525 kişi ile oluşturulan Harmandalı Zeybeği oynama rekorunu kırmak istiyoruz.
Bu amaçla Guinness Rekorlar Kitabına müracaat yapılmıştır.

Bu rekoru denememiz ile; yöremiz oyunlarını dünyaya tanıtmayı, dünya folkloru ile birliktelik sağlayarak uluslar arası barışı artırmayı ve ilişkileri güçlendirmeyi, yerel halk oyunlarını her yaş grubundan herkesin oynayabileceğini göstermeyi, toplumun halk oyunlarına ilgisini artırmayı, bu alanda çalışma yapan diğer sivil toplum örgütlerine rekorun geliştirilmesi için teşvik etmeyi, ilimiz ve bölgemizin tanıtımına katkıda bulunmayı amaçlamaktayız.

16 Nisan 2011 Cumartesi günü Atatürk Kültür Merkezinde gerçekleştirmeyi planladığımız “En Yüksek Katılımlı Harmandalı Zeybeği Gösterisi” rekor denemesine, zeybek oyunlarını çalışmalarımıza katılan hemşerilerimiz ile birlikte zeybek oyunlarına gönül veren tüm hemşerilerimizi bu etkinliğe katılmaya davet ediyoruz.


Ender VARDAR
Aydınlılar Derneği
Genel Başkanı
Ankara

Teşekkür : 1996 yılında zeybek oyunları çalışmalarını başlatan ve çalışmalara katılarak bizlere destek veren tüm hemşerilerimize teşekkür ediyoruz.  


İletişim:

Ender Vardar     :0535 959 01 22
Halil Apaydın     :0533 266 23 09
Aydın Telyakar :0532 627 74 75
Galip Aydoğdu   :0532 762 43 99 


Dernek İletişim:
Tel: 0312-433 09 09
Faks:0312- 433 52 09
İnternet Adresi : www.efeler.org
Mail Adresi: efeler.org@gmail.com
Adres: Libya Cad. Becerikli Sokak 18/9 Ahmetler Kocatepe Çankaya/Ankara


Bu yazı Sitenizesayac.com kez okunmuştur...

HARMANDALI ZEYBEĞİ OYNAMA GUINNESS REKORU 1000 KİŞİ İLE KIRILACAK / ANKARA AYDINLILAR EĞİTİM KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ YAZISI...

Aydın'da 525 kişi olan Guinness rekorunu yine Aydınlıların öncülüğünde Ankara kırılacak. 1000 kişi Harmandalı Zeybeği oynacak...

1.000 KİŞİ İLE REKORA VAR MISINIZ?
Derneğimiz, Zeybek Oyunlarını esas alan Halkoyunları çalışmalarını 1996 yılından bu yana yürütmektedir. 15 yıldır devam eden çalışmalarımıza her yıl farklı yaş gruplarından bay ve bayan yeni kursiyerler katılmaktadır.

Derneğimiz 1996 yılından bu yana çalışmalarımıza katılan hemşerilerimizi bir araya toplayarak hep birlikte Harmandalı Zeybeğini oynamak için 16 Nisan 2011 Cumartesi günü Atatürk Kültür Merkezinde bir etkinlik gerçekleştirecektir. Bu etkinlikte hedefimiz, bu güne kadar çalışmalarımıza katılmış yaklaşık 1.000 kursiyerimizi bir araya getirerek güzel bir gösteri sunmaktır.




20 Nisan 2011 tarihinde gerçekleştirmeyi planladığımız etkinliğin adı  “En Yüksek Katılımlı Harmandalı Zeybeği Gösterisi” olarak isimlendirilmiştir. Bu etkinliğimizde yaklaşık 1.000 kişi ile Harmandalı Zeybeği oynayarak, bu alanda 2010 yılında Aydın ilinde 525 kişi ile oluşturulan Harmandalı Zeybeği oynama rekorunu kırmak istiyoruz.
Bu amaçla Guinness Rekorlar Kitabına müracaat yapılmıştır.

Bu rekoru denememiz ile; yöremiz oyunlarını dünyaya tanıtmayı, dünya folkloru ile birliktelik sağlayarak uluslar arası barışı artırmayı ve ilişkileri güçlendirmeyi, yerel halk oyunlarını her yaş grubundan herkesin oynayabileceğini göstermeyi, toplumun halk oyunlarına ilgisini artırmayı, bu alanda çalışma yapan diğer sivil toplum örgütlerine rekorun geliştirilmesi için teşvik etmeyi, ilimiz ve bölgemizin tanıtımına katkıda bulunmayı amaçlamaktayız.

16 Nisan 2011 Cumartesi günü Atatürk Kültür Merkezinde gerçekleştirmeyi planladığımız “En Yüksek Katılımlı Harmandalı Zeybeği Gösterisi” rekor denemesine, zeybek oyunlarını çalışmalarımıza katılan hemşerilerimiz ile birlikte zeybek oyunlarına gönül veren tüm hemşerilerimizi bu etkinliğe katılmaya davet ediyoruz.


Ender VARDAR
Aydınlılar Derneği
Genel Başkanı
Ankara

Teşekkür : 1996 yılında zeybek oyunları çalışmalarını başlatan ve çalışmalara katılarak bizlere destek veren tüm hemşerilerimize teşekkür ediyoruz.  


İletişim:

Ender Vardar     :0535 959 01 22
Halil Apaydın     :0533 266 23 09
Aydın Telyakar :0532 627 74 75
Galip Aydoğdu   :0532 762 43 99 


Dernek İletişim:
Tel: 0312-433 09 09
Faks:0312- 433 52 09
İnternet Adresi : www.efeler.org
Mail Adresi: efeler.org@gmail.com
Adres: Libya Cad. Becerikli Sokak 18/9 Ahmetler Kocatepe Çankaya/Ankara


Bu yazı Sitenizesayac.com kez okunmuştur...

NAİL BAYINDIR YAZISI... (IZGARA KÖFTE)

Izgara köfte malzemeleri
500 gr orta yağlı kıyma (İki kere çekilmiş)
1 soğan ,
2 dilim bayat ekmek içi,
Tuz,
Karabiber,
Kimyon,
1 yumurta,

Izgara köfte hazırlanışı
Izgara köfte: Kolayca uygulanabilen mutfak sanatı yemek tarifleri arasında üst sıralardadır.
Kıymaya, rendelenmiş soğan, ufalanmış ekmek içi, tuz ve karabiber kimyon ilave edip iyice yoğurun.
Nemli elinizle oval köfteler hazırlayıp ızgarada pişirin.
İsteğe göre, kızarmış patates, pirinç pilavı, közlenmiş domates, biberle sumaklı soğan ince kıyılmış marul
vs. garnitürle servis yapın.Izgara köfte artık hazır, afiyet olsun.

Nail usta / nail bayındır

NAİL BAYINDIR YAZISI... (IZGARA KÖFTE)

Izgara köfte malzemeleri
500 gr orta yağlı kıyma (İki kere çekilmiş)
1 soğan ,
2 dilim bayat ekmek içi,
Tuz,
Karabiber,
Kimyon,
1 yumurta,

Izgara köfte hazırlanışı
Izgara köfte: Kolayca uygulanabilen mutfak sanatı yemek tarifleri arasında üst sıralardadır.
Kıymaya, rendelenmiş soğan, ufalanmış ekmek içi, tuz ve karabiber kimyon ilave edip iyice yoğurun.
Nemli elinizle oval köfteler hazırlayıp ızgarada pişirin.
İsteğe göre, kızarmış patates, pirinç pilavı, közlenmiş domates, biberle sumaklı soğan ince kıyılmış marul
vs. garnitürle servis yapın.Izgara köfte artık hazır, afiyet olsun.

Nail usta / nail bayındır

MEVSİMSEL DEPRESYON, KAPİTALİZM VE KODLAMALAR (PSİKOLOG BARIŞ SAMANCI YAZISI)

Kuşadası'nda faaliyet gösteren Psikolog Barış SAMANCI'nın MEVSİMSEL DEPRESYON, KAPİTALİZM VE KODLAMALAR başlıklı yazısı...
Sizlerde yazılarınızı aydindogumluyuz.com sayfamızda yayınlatabilirsiniz...
İletişim adresimiz : aydindogumluyuz@gmail.com
Malum kış geldi çattı; tüm ana haber bültenleri memleket topraklarındaki kar kış kıyamet haberleri ile dolup taşınca, birde buna buz tutmuş yollarda yapılan bir yolculuk, güneşli gün sayısının giderek azalması ve zaten kısa olan günün kuzey yarım kürede yaşıyor olmamızla ilintili olarak 21 Aralığa kadar kısalmaya devam edecek olması da eklenince konuşulabilecek bir konu olarak karşıma çıktı Mevsimsel Depresyon.Melatonin ve seratonin ; bu tablonun oluşmasındaki biyolojik faktörlerin başrol oyuncuları olarak gören biyolojik model; melatoninin karanlık, ışıksız ortamlarda daha fazla salgılandığı ve insanın hareketlerini yavaşlatan bir hormon olarak değerlendirmektedir.





Kapitalizm: En genel anlamıyla serbest piyasa ekonomisi olarak tanımlanan üretim tüketim ilişkilerini anlamlandıran bir kavram; insanın kazandığı para orantısında özgürce yaşama şansı bulduğu, herkesin gücü olanakları çerçevesinde üretip alıp sattığı tükettiği ve yaşamını sürdürdüğü sistem.

Kodlama: “Belleğin üç temel işleminden bir tanesi; kodlama, saklama ve geri çağırma. Kodlama bilgiyi uzun süreli belleğe yerleştirme sürecidir. Kodlamanın amacı, bilgiyi anlamlı kılmak ve uzun süreli bellekteki ilişkili bir şemanın içine bağlantılı olarak yerleştirmektir. Anlamlı kodlama hatırlamayı artırmaya da yardım eder. Çünkü, hatırlama kodlama içinde gerçekleştiği bağlamda meydana gelir. Hatırlama durumu, kodlama durumuyla eşleştiği zaman en iyi hatırlama meydan gelir.”

Ve uzmanlar mevsimsel depresyon yaşayan birey için “kişinin gün boyu güneş ışığıyla temasının maksimumda olabileceği aktivitelerde bulunması” zevk alacağı etkinliklere daha fazla zaman ayırmalarını, olumsuz düşüncelerden uzak durmalarını önermekte, bu önlemler işe yaramazsa da bir uzman doktorla görüşülmesini tavsiye etmektedirler.

Oysa mesai minimum 8 saat sürmektedir ve insanlar çalışmak ve para kazanmak zorundadır. Üstelik dünya üstündeki büyük çoğunluğun kazandığı bu para, kışla beraber artan melatonini azaltmaya, düşen seratonini ise attırmaya yetecek imkanları sunmamaktadır. Örneğin kuzey yarım küreye kış geldiğinde uçağa atlayıp Küba ya gitmek ve aralık, ocak, şubat aylarını güneşli sahillerde geçirmek veya karlı buzlu yollarda toplu taşıma araçlarını kullanarak mesaiye yetişmek yerine kayak ve snowkite sporları ile uğraşmak gibi…

Milyar dolarların döndüğü antidepresan ilaç sektöründe bu paralarla mevsimsel depresyon yaşayan “İNSAN” lar için dünyanın yarımküreleri arasında mekik dokuyan bir jet filosu kurulabilir miydi? Acaba herkesin bir özel jeti olsaydı mevsimsel depresyon diye bir hastalık yine de olur muydu? Sorular, sorular…

Çoğunluktan olan ve kış aylarını Küba da geçiremeyenlerden olarak belki kışa ait negatif kodlamaları olumlularla değiştirmeye çalışmak ve imkanlar dahilinde kendimizi iyi hissedeceğimiz anlarla ilişkilendirmeler işe yarayabilir diyerek, nasıl ki “tereyağında kızaran arpa şehriyelerinin mis gibi kokusu çocukluktaki, annenin dumanı tüten lezzetli pilavları”nı hatırlatarak mutluluğa yol açan güçlü ve olumlu kodlamalar varsa bu soğuk kış günlerinde Bulutsuzluk Özlemi’ni tavsiye ediyorum kendimce herkese;

Sadece Gökyüzü

Sadece Deniz



Hepsi Bu, HEPSİ BU !

Barış SAMANCI
Psikolog
http://www.barissamanci.com/

MEVSİMSEL DEPRESYON, KAPİTALİZM VE KODLAMALAR (PSİKOLOG BARIŞ SAMANCI YAZISI)

Kuşadası'nda faaliyet gösteren Psikolog Barış SAMANCI'nın MEVSİMSEL DEPRESYON, KAPİTALİZM VE KODLAMALAR başlıklı yazısı...
Sizlerde yazılarınızı aydindogumluyuz.com sayfamızda yayınlatabilirsiniz...
İletişim adresimiz : aydindogumluyuz@gmail.com
Malum kış geldi çattı; tüm ana haber bültenleri memleket topraklarındaki kar kış kıyamet haberleri ile dolup taşınca, birde buna buz tutmuş yollarda yapılan bir yolculuk, güneşli gün sayısının giderek azalması ve zaten kısa olan günün kuzey yarım kürede yaşıyor olmamızla ilintili olarak 21 Aralığa kadar kısalmaya devam edecek olması da eklenince konuşulabilecek bir konu olarak karşıma çıktı Mevsimsel Depresyon.Melatonin ve seratonin ; bu tablonun oluşmasındaki biyolojik faktörlerin başrol oyuncuları olarak gören biyolojik model; melatoninin karanlık, ışıksız ortamlarda daha fazla salgılandığı ve insanın hareketlerini yavaşlatan bir hormon olarak değerlendirmektedir.





Kapitalizm: En genel anlamıyla serbest piyasa ekonomisi olarak tanımlanan üretim tüketim ilişkilerini anlamlandıran bir kavram; insanın kazandığı para orantısında özgürce yaşama şansı bulduğu, herkesin gücü olanakları çerçevesinde üretip alıp sattığı tükettiği ve yaşamını sürdürdüğü sistem.

Kodlama: “Belleğin üç temel işleminden bir tanesi; kodlama, saklama ve geri çağırma. Kodlama bilgiyi uzun süreli belleğe yerleştirme sürecidir. Kodlamanın amacı, bilgiyi anlamlı kılmak ve uzun süreli bellekteki ilişkili bir şemanın içine bağlantılı olarak yerleştirmektir. Anlamlı kodlama hatırlamayı artırmaya da yardım eder. Çünkü, hatırlama kodlama içinde gerçekleştiği bağlamda meydana gelir. Hatırlama durumu, kodlama durumuyla eşleştiği zaman en iyi hatırlama meydan gelir.”

Ve uzmanlar mevsimsel depresyon yaşayan birey için “kişinin gün boyu güneş ışığıyla temasının maksimumda olabileceği aktivitelerde bulunması” zevk alacağı etkinliklere daha fazla zaman ayırmalarını, olumsuz düşüncelerden uzak durmalarını önermekte, bu önlemler işe yaramazsa da bir uzman doktorla görüşülmesini tavsiye etmektedirler.

Oysa mesai minimum 8 saat sürmektedir ve insanlar çalışmak ve para kazanmak zorundadır. Üstelik dünya üstündeki büyük çoğunluğun kazandığı bu para, kışla beraber artan melatonini azaltmaya, düşen seratonini ise attırmaya yetecek imkanları sunmamaktadır. Örneğin kuzey yarım küreye kış geldiğinde uçağa atlayıp Küba ya gitmek ve aralık, ocak, şubat aylarını güneşli sahillerde geçirmek veya karlı buzlu yollarda toplu taşıma araçlarını kullanarak mesaiye yetişmek yerine kayak ve snowkite sporları ile uğraşmak gibi…

Milyar dolarların döndüğü antidepresan ilaç sektöründe bu paralarla mevsimsel depresyon yaşayan “İNSAN” lar için dünyanın yarımküreleri arasında mekik dokuyan bir jet filosu kurulabilir miydi? Acaba herkesin bir özel jeti olsaydı mevsimsel depresyon diye bir hastalık yine de olur muydu? Sorular, sorular…

Çoğunluktan olan ve kış aylarını Küba da geçiremeyenlerden olarak belki kışa ait negatif kodlamaları olumlularla değiştirmeye çalışmak ve imkanlar dahilinde kendimizi iyi hissedeceğimiz anlarla ilişkilendirmeler işe yarayabilir diyerek, nasıl ki “tereyağında kızaran arpa şehriyelerinin mis gibi kokusu çocukluktaki, annenin dumanı tüten lezzetli pilavları”nı hatırlatarak mutluluğa yol açan güçlü ve olumlu kodlamalar varsa bu soğuk kış günlerinde Bulutsuzluk Özlemi’ni tavsiye ediyorum kendimce herkese;

Sadece Gökyüzü

Sadece Deniz



Hepsi Bu, HEPSİ BU !

Barış SAMANCI
Psikolog
http://www.barissamanci.com/

ANKARA AYDINLILAR EĞİTİM KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ YAZISI

Ankara Aydınlılar Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneğinin gelenekselleşen Aydınlılar tanışma kokteyli duyurusu yapılmıştır. Tüm Aydınlılar davetlidir.

"Derneğimizce her yıl düzenlenen “GELENEKSEL AYDINLILAR TANIŞMA KOKTEYL’i” bu yıl 23 Ekim 2010 Cumartesi Günü Dernek Binamızda yapılacaktır. Milletvekillerimiz, Bürokratlarımız, İş adamlarımız, ve öğrencilerimizin de katılacağı ve Saat 14:00 de başlayacak olan Kokteylimizde Ankara’da yaşayan hemşerilerimizin birbirleri ile tanışmaları amaçlanmaktadır.Derneğimizce Düzenlenen Geleneksel Aydınlılar Tanışma Kokteylimizde tüm hemşerilerimizi bekliyoruz."

Ankara Aydınlılar Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği
Yönetim Kurulu

Adres : Libya Caddesi Becerikli Sokak
No: 18 Küçükesat / ANKARA
Tel : 0 312 433 09 09
Fax : 0 312 433 52 09
e-mail : efeler.org@gmail.com

ANKARA AYDINLILAR EĞİTİM KÜLTÜR VE DAYANIŞMA DERNEĞİ YAZISI

Ankara Aydınlılar Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneğinin gelenekselleşen Aydınlılar tanışma kokteyli duyurusu yapılmıştır. Tüm Aydınlılar davetlidir.

"Derneğimizce her yıl düzenlenen “GELENEKSEL AYDINLILAR TANIŞMA KOKTEYL’i” bu yıl 23 Ekim 2010 Cumartesi Günü Dernek Binamızda yapılacaktır. Milletvekillerimiz, Bürokratlarımız, İş adamlarımız, ve öğrencilerimizin de katılacağı ve Saat 14:00 de başlayacak olan Kokteylimizde Ankara’da yaşayan hemşerilerimizin birbirleri ile tanışmaları amaçlanmaktadır.Derneğimizce Düzenlenen Geleneksel Aydınlılar Tanışma Kokteylimizde tüm hemşerilerimizi bekliyoruz."

Ankara Aydınlılar Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği
Yönetim Kurulu

Adres : Libya Caddesi Becerikli Sokak
No: 18 Küçükesat / ANKARA
Tel : 0 312 433 09 09
Fax : 0 312 433 52 09
e-mail : efeler.org@gmail.com

SÜMERBANK, ATATÜRK VE DEMİRCİ MEHMET EFE (MUHİTTİN AKBEL YAZISI...)

Her Aydınlı vatandaşın bir teşekkür borcu vardır, Sivaslı İbrahim Kiraz'a... Çünkü o, biz Aydınlıların yapmadığını veya yapamadığını yaptı. Efelerin efesi, Demirci Mehmet Efe'nin kitabını, Kurtuluş Savaşı günlerini ve öncesini yazarak bölgemizin tarihini yazdı.

Oysa böylesine şahane bir eseri yazmak, öncelikle biz Aydınlılara, Nazillililer düşerdi.

Eline sağlık İbrahim Kiraz, kalemine sağlık.

İbrahim Kiraz, Osmanlı İmparatorluğu'nun artık sallanmaya, paylaşılmaya başlandığı dönemde kaybolan güvenlik ve adaleti sağlayan Demirci Mehmet Efe'yi şiir tadında anlatıyor.

O Demirci Mehmet Efe ki, Kurtuluş Savaşı'nda başarılarından dolayı Yüce Atatürk'ün takdirlerini almıştır.


Demirci Mehmet Efe'nin yanı sıra kendi bölgesinde bir kahraman olan efeler de çıkmıştır o dönemde... Hepsini saygıyla anıyoruz.

Bir polis olarak geldiği Nazilli'de, Demirci Mehmet Efe hakkında dinlediği anılardan yola çıkarak Demirci Mehmet Efe'nin üç ciltlik kitabını yazan İbrahim Kiraz, artık bizden biri. Kendilerine “İbrahim Efe” desek, abartmış oluruz acaba?

Yazar, Efe'nin kızanlarının yaşadığı yerlerde aylarca, yıllarca yaptığı araştırmalar, elde ettiği belgeler ve Efe'nin, kızanlarının yakınlarının dinlediği anıları birleştirince, ortaya muhteşem bir belgesel çıkarmış.

KİTAPTAN BİR ANI
İşte o büyük eserin bir yerinde, Sümerbank Basma Fabrikası'nın kuruluş hikayesinden söz ediliyor.

Kurtuluş Savaşı'ndan zaferle çıkmışız ama yorgunuz. Yüce Atatürk, devrimlerini birbiri ardına hayata geçirirken, ekonomik hayatın da iyileştirilmesi için çaba harcıyordur.

Bu arada kızanlarıyla düşmanlara karşı büyük bir savaş veren efeleri de unutmaz Atatürk... Demirci Mehmet Efe'yi karşısına alır, onun kahramanlıklarını öve öve bitiremez.

Efe'ye maaş bağlamak isteyen Atatürk, hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaşır:

“Sarı Kemal, sarı Kemal... Bize maaş bağlansın diye savaşmadık. Biz vatan için çarpıştık, vatan için öldük. Memleketin parası çoksa, bir fabrika aç da insanlar çalışsın, ekmek parasını kazansın.”

Atatürk, kendisine “Paşam” veya “Atam” demeyen, “Sarı Kemal” diye hitap eden ufak tefek, koca yürekli ve vatanını her şeyin önünde tutan adama hiç kızmaz. Tam tersine çok duygulanır.

İşte o anda Nazilli Basma Fabrikası'nın kurulması fikri belirir Atatürk'ün kafasında.

Ankara'ya gider gitmez, Sümerbank konunu çıkartır. Tarih, 11 Temmuz 1933'tür.

Hemen Aşağı Nazilli'ye, Bozdoğan yolu üzerine Sümerbank Basma Fabrikası'nın temeli atılır. 9 Ekim 1937'de de fabrikayı açmaya gelir Yüce Atatürk...

Mustafa Kemal Atatürk de Demirci Mehmet Efe de bu büyük eserin meydana gelmesinden mutludur.

Bir dönem Türk ekonomisine damgasını vurdu Nazilli Basma Fabrikası... Hatta türküsü yapıldı, “Nazilli basmaları, Nazilli'de dokunur” diye başlayan sözlerle...

Oradan binlerce insan ekmek yedi.

Ya şimdi? Atatürk ve Demirci Mehmet Efe'nin mirası Sümerbank Basma Fabrikası'nın yerinde üniversite var.

Üniversiteyi, pekala başka bir alana da kurabilirdik.

Peki o fabrika yaşatılamaz mıydı? Teknoloji ilerledikçe, oradaki makineler yenilemez miydi?
Bölge halkı, ekmek teknesi olarak gördüğü fabrikanın kurtarılması için neden ayaklanmadı?
Kentin yöneticileri, koskoca tarihi fabrika tükenirken, kan kaybederken neredeydi?
Devlet baba neredeydi ha, devlet baba?
İşadamlarımız, adı Sümerbank olmasa da o tesisin çalışması için neden adım atmadı?

Kısacası Atatürk'ün ve Demirci Mehmet Efe'nin kemiklerini sızlattık.

Artık Gıdıgıdı Yolu'ndan düdüğünü öttüre öttüre tren geçmiyor.

İşçilerin düğüne gider gibi gittiği fabrika yolunda vagonlardan yükselen türkülü yolculuklar yok artık.

Yazık, çok yazık.


Muhittin AKBEL kimdir?

SÜMERBANK, ATATÜRK VE DEMİRCİ MEHMET EFE (MUHİTTİN AKBEL YAZISI...)

Her Aydınlı vatandaşın bir teşekkür borcu vardır, Sivaslı İbrahim Kiraz'a... Çünkü o, biz Aydınlıların yapmadığını veya yapamadığını yaptı. Efelerin efesi, Demirci Mehmet Efe'nin kitabını, Kurtuluş Savaşı günlerini ve öncesini yazarak bölgemizin tarihini yazdı.

Oysa böylesine şahane bir eseri yazmak, öncelikle biz Aydınlılara, Nazillililer düşerdi.

Eline sağlık İbrahim Kiraz, kalemine sağlık.

İbrahim Kiraz, Osmanlı İmparatorluğu'nun artık sallanmaya, paylaşılmaya başlandığı dönemde kaybolan güvenlik ve adaleti sağlayan Demirci Mehmet Efe'yi şiir tadında anlatıyor.

O Demirci Mehmet Efe ki, Kurtuluş Savaşı'nda başarılarından dolayı Yüce Atatürk'ün takdirlerini almıştır.


Demirci Mehmet Efe'nin yanı sıra kendi bölgesinde bir kahraman olan efeler de çıkmıştır o dönemde... Hepsini saygıyla anıyoruz.

Bir polis olarak geldiği Nazilli'de, Demirci Mehmet Efe hakkında dinlediği anılardan yola çıkarak Demirci Mehmet Efe'nin üç ciltlik kitabını yazan İbrahim Kiraz, artık bizden biri. Kendilerine “İbrahim Efe” desek, abartmış oluruz acaba?

Yazar, Efe'nin kızanlarının yaşadığı yerlerde aylarca, yıllarca yaptığı araştırmalar, elde ettiği belgeler ve Efe'nin, kızanlarının yakınlarının dinlediği anıları birleştirince, ortaya muhteşem bir belgesel çıkarmış.

KİTAPTAN BİR ANI
İşte o büyük eserin bir yerinde, Sümerbank Basma Fabrikası'nın kuruluş hikayesinden söz ediliyor.

Kurtuluş Savaşı'ndan zaferle çıkmışız ama yorgunuz. Yüce Atatürk, devrimlerini birbiri ardına hayata geçirirken, ekonomik hayatın da iyileştirilmesi için çaba harcıyordur.

Bu arada kızanlarıyla düşmanlara karşı büyük bir savaş veren efeleri de unutmaz Atatürk... Demirci Mehmet Efe'yi karşısına alır, onun kahramanlıklarını öve öve bitiremez.

Efe'ye maaş bağlamak isteyen Atatürk, hiç beklemediği bir tepkiyle karşılaşır:

“Sarı Kemal, sarı Kemal... Bize maaş bağlansın diye savaşmadık. Biz vatan için çarpıştık, vatan için öldük. Memleketin parası çoksa, bir fabrika aç da insanlar çalışsın, ekmek parasını kazansın.”

Atatürk, kendisine “Paşam” veya “Atam” demeyen, “Sarı Kemal” diye hitap eden ufak tefek, koca yürekli ve vatanını her şeyin önünde tutan adama hiç kızmaz. Tam tersine çok duygulanır.

İşte o anda Nazilli Basma Fabrikası'nın kurulması fikri belirir Atatürk'ün kafasında.

Ankara'ya gider gitmez, Sümerbank konunu çıkartır. Tarih, 11 Temmuz 1933'tür.

Hemen Aşağı Nazilli'ye, Bozdoğan yolu üzerine Sümerbank Basma Fabrikası'nın temeli atılır. 9 Ekim 1937'de de fabrikayı açmaya gelir Yüce Atatürk...

Mustafa Kemal Atatürk de Demirci Mehmet Efe de bu büyük eserin meydana gelmesinden mutludur.

Bir dönem Türk ekonomisine damgasını vurdu Nazilli Basma Fabrikası... Hatta türküsü yapıldı, “Nazilli basmaları, Nazilli'de dokunur” diye başlayan sözlerle...

Oradan binlerce insan ekmek yedi.

Ya şimdi? Atatürk ve Demirci Mehmet Efe'nin mirası Sümerbank Basma Fabrikası'nın yerinde üniversite var.

Üniversiteyi, pekala başka bir alana da kurabilirdik.

Peki o fabrika yaşatılamaz mıydı? Teknoloji ilerledikçe, oradaki makineler yenilemez miydi?
Bölge halkı, ekmek teknesi olarak gördüğü fabrikanın kurtarılması için neden ayaklanmadı?
Kentin yöneticileri, koskoca tarihi fabrika tükenirken, kan kaybederken neredeydi?
Devlet baba neredeydi ha, devlet baba?
İşadamlarımız, adı Sümerbank olmasa da o tesisin çalışması için neden adım atmadı?

Kısacası Atatürk'ün ve Demirci Mehmet Efe'nin kemiklerini sızlattık.

Artık Gıdıgıdı Yolu'ndan düdüğünü öttüre öttüre tren geçmiyor.

İşçilerin düğüne gider gibi gittiği fabrika yolunda vagonlardan yükselen türkülü yolculuklar yok artık.

Yazık, çok yazık.


Muhittin AKBEL kimdir?

BABALAR GÜNÜ...(PSİKOLOG BARIŞ SAMANCI YAZISI...)

Aydın Kuşadası'nda faaliyet gösteren Psikolog Barış SAMANCI'nın "Babalar Günü" ile ilgili yazısı...

“Babanın gizlediği şey, oğulda açığa çıkar” der Nietszche.
Oysa popüler kültürün insanlara dayattığı şey ise baba figürünün öneminden daha ziyade babalar gününde babanıza alacağınız hediyeyi kredi kartınıza kaç taksitle alacağınız yada ona mutlaka bir hediye almanız gerektiğidir zira bir markanın babalar günü için hazırlattığı afiş ile oluşturmaya çalıştığı gibi ona borçlusunuzdur; o olmasaydı portakal kabuğunda vitamin olarak kalabilirdiniz.


Anneler Günü kadar eski olmasa da Babalar Gününün de bir geçmişi olduğu bilinmekte. Bazı araştırmacılar tarih belirtmezken Babalar Gününün Batı Virginia'da ortaya çıktığını savunuyor. Batı Virginia'da yaşayan John Dowdy'nin annesi öldükten sonra onun yerini alan ve hayatını çocuklarına adayan babası için böyle bir gün kutlanmasını istediği söyleniyor.

“Anne’nin yerini almak” ; babalar gününün çıkış noktasının anne yitiminden sonra anne rollerini üstlenmek zorunda kalan bir baba olduğu düşüncesi Thedor Hesburgh’un “Bir babanın çocukları için yapabileceği en büyük iyilik, onların annelerini sevmektir” sözünü anımsatıyor.

Ve bu sözü hatırlatarak tüm babaların babalar gününü kutlarken, bir babanın yokluğunun oğulda neleri oluşturabileceğini anlatan Cemal Süreyya’nın şiiri yerine, varlığının oğulda neleri açığa çıkarabileceğini görmek adına babaya dair yazılmış olan diğer bir şiiri; Can Yücel’in şiirini tüm babalara bir kere daha hatırlatıyoruz;

Hayatta ben en çok babamı sevdim.

Hayatta ben en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla ha düştü ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bilmezdi ki oturduğumuz semti
Geldi mi de gidici hep, hep acele işi
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezber ettim gurbeti

Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul'a
Bi helallaşmak ister elbet , diğ'mi oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oy'nunu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu,

En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim
Hayatta ben en çok babamı sevdim

http://www.barissamanci.com/


BABALAR GÜNÜ...(PSİKOLOG BARIŞ SAMANCI YAZISI...)

Aydın Kuşadası'nda faaliyet gösteren Psikolog Barış SAMANCI'nın "Babalar Günü" ile ilgili yazısı...

“Babanın gizlediği şey, oğulda açığa çıkar” der Nietszche.
Oysa popüler kültürün insanlara dayattığı şey ise baba figürünün öneminden daha ziyade babalar gününde babanıza alacağınız hediyeyi kredi kartınıza kaç taksitle alacağınız yada ona mutlaka bir hediye almanız gerektiğidir zira bir markanın babalar günü için hazırlattığı afiş ile oluşturmaya çalıştığı gibi ona borçlusunuzdur; o olmasaydı portakal kabuğunda vitamin olarak kalabilirdiniz.


Anneler Günü kadar eski olmasa da Babalar Gününün de bir geçmişi olduğu bilinmekte. Bazı araştırmacılar tarih belirtmezken Babalar Gününün Batı Virginia'da ortaya çıktığını savunuyor. Batı Virginia'da yaşayan John Dowdy'nin annesi öldükten sonra onun yerini alan ve hayatını çocuklarına adayan babası için böyle bir gün kutlanmasını istediği söyleniyor.

“Anne’nin yerini almak” ; babalar gününün çıkış noktasının anne yitiminden sonra anne rollerini üstlenmek zorunda kalan bir baba olduğu düşüncesi Thedor Hesburgh’un “Bir babanın çocukları için yapabileceği en büyük iyilik, onların annelerini sevmektir” sözünü anımsatıyor.

Ve bu sözü hatırlatarak tüm babaların babalar gününü kutlarken, bir babanın yokluğunun oğulda neleri oluşturabileceğini anlatan Cemal Süreyya’nın şiiri yerine, varlığının oğulda neleri açığa çıkarabileceğini görmek adına babaya dair yazılmış olan diğer bir şiiri; Can Yücel’in şiirini tüm babalara bir kere daha hatırlatıyoruz;

Hayatta ben en çok babamı sevdim.

Hayatta ben en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla ha düştü ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bilmezdi ki oturduğumuz semti
Geldi mi de gidici hep, hep acele işi
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezber ettim gurbeti

Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul'a
Bi helallaşmak ister elbet , diğ'mi oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oy'nunu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu,

En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim
Hayatta ben en çok babamı sevdim

http://www.barissamanci.com/


NAİL BAYINDIR YAZISI... (AYDIN YÖRESİ YEMEKLERİ - KIYMALI PİDE)

"Aydın doğumlu Nail Ustamızdan kıymalı pide hazırlanışı"

MALZEMELERİ: Kıyma, Un, Soğan, Maya, Domates, Su, Biber, Sıvı yağ, Maydanoz, Toz şeker, Karabiber, Tuz...

İÇİNİ HAZIRLANIŞI: Öncelikle bütün malzemeyi iyice yıkayıp temizlemek Olmalı. İkinci aşamada kesme işlemi olmalı burada iki yol izlenir her zaman şartlar istenilen düzeyde olmayabilir eyer varsa robot işimiz kolaydır demek.


Bütün malzemeyi sırasıyla soğan, maydanoz, biber, domates robota kıyabiliriz daha sorada kıymayı karabiberi ilave edip karıştırız. İsteye göre eyer lahmacun yapılacaksa bir kaç diş sarımsakta acı konulabilir robot yoksa hepsini ince ince ele kıyıp karıştırız.

Not: tarifte miktar kullanmamamın sebebi oranlar isteye göre ayarlanabilir oluşundandır...

HAMUR HAZIRLANIŞI: Öncelikle hamur yoğurmak için çukur bir kaba (tekne) ihtiyacımız var. Unumuzu eledik mayamızı biraz sulandırırsak daha iyi karışacaktır sırasıyla un, maya, tuz, seker, sıvıyağ, su, ilave etik güzelce yoğurduk hamuru şimdi dinlenmeye bırakalım. Üzerine temiz bir bezle örtelim ki kuruyup çatlamasın. Hamur kabaracaktır mayalanan hamur kulanıma hazır demektir,

-Bu hamurdan türeyen lahmacun ve pide çeşitlerini şöyle sıralayabiliriz.
1) fındık lahmacun (küçük )
2) Ceviz Lahmacun (orta boy )
3) lahmacun (büyük)

-Vesaire çeşitleri ni türetebiliriz.
Sade kıymalı pide
Kıymalı yumurtalı
Kıymalı kaşarlı yumurtalı

-Buna benzer çok çeşit türetmek mümkündür

Not: yukarda vermiş olduğum pide ve lahmacun tarifinde özelikle aydın yöresi karacaca sulu pideci ustaların görüşlerini aldım. Ayrıca şunu da eklemekte fayda vardır diye düşünüyorum iç ve hamurda küçük farklılıklar olduğunda unutmayalım ama sonuçta pideyi en iyi aydınlı ustaların yaptığı tartışılmaz…

Menü nail usta Nail Bayındır.





NAİL BAYINDIR YAZISI... (AYDIN YÖRESİ YEMEKLERİ - KIYMALI PİDE)

"Aydın doğumlu Nail Ustamızdan kıymalı pide hazırlanışı"

MALZEMELERİ: Kıyma, Un, Soğan, Maya, Domates, Su, Biber, Sıvı yağ, Maydanoz, Toz şeker, Karabiber, Tuz...

İÇİNİ HAZIRLANIŞI: Öncelikle bütün malzemeyi iyice yıkayıp temizlemek Olmalı. İkinci aşamada kesme işlemi olmalı burada iki yol izlenir her zaman şartlar istenilen düzeyde olmayabilir eyer varsa robot işimiz kolaydır demek.


Bütün malzemeyi sırasıyla soğan, maydanoz, biber, domates robota kıyabiliriz daha sorada kıymayı karabiberi ilave edip karıştırız. İsteye göre eyer lahmacun yapılacaksa bir kaç diş sarımsakta acı konulabilir robot yoksa hepsini ince ince ele kıyıp karıştırız.

Not: tarifte miktar kullanmamamın sebebi oranlar isteye göre ayarlanabilir oluşundandır...

HAMUR HAZIRLANIŞI: Öncelikle hamur yoğurmak için çukur bir kaba (tekne) ihtiyacımız var. Unumuzu eledik mayamızı biraz sulandırırsak daha iyi karışacaktır sırasıyla un, maya, tuz, seker, sıvıyağ, su, ilave etik güzelce yoğurduk hamuru şimdi dinlenmeye bırakalım. Üzerine temiz bir bezle örtelim ki kuruyup çatlamasın. Hamur kabaracaktır mayalanan hamur kulanıma hazır demektir,

-Bu hamurdan türeyen lahmacun ve pide çeşitlerini şöyle sıralayabiliriz.
1) fındık lahmacun (küçük )
2) Ceviz Lahmacun (orta boy )
3) lahmacun (büyük)

-Vesaire çeşitleri ni türetebiliriz.
Sade kıymalı pide
Kıymalı yumurtalı
Kıymalı kaşarlı yumurtalı

-Buna benzer çok çeşit türetmek mümkündür

Not: yukarda vermiş olduğum pide ve lahmacun tarifinde özelikle aydın yöresi karacaca sulu pideci ustaların görüşlerini aldım. Ayrıca şunu da eklemekte fayda vardır diye düşünüyorum iç ve hamurda küçük farklılıklar olduğunda unutmayalım ama sonuçta pideyi en iyi aydınlı ustaların yaptığı tartışılmaz…

Menü nail usta Nail Bayındır.





"Ankara Aydınlılar Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneğinin Geleneksel AYDINLILAR gecesi...

"Ankara Aydınlılar Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneğinin Geleneksel AYDINLILAR gecesi için derneğin duyurusu... Tüm hemşehrilerimize duyurulur... Emeği geçen herkese teşekkürler... "

Değerli Hemşerim,

Derneğimizce her yıl düzenlenen “GELENEKSEL AYDINLILAR GECESİ” bu yıl 30 Nisan 2010 Cuma günü Gazi Üniversitesi Kültür Merkezinde gerçekleştirilecektir. Saat 19:30 da başlayacak olan Gecemizde Popstar Yarışması birincisi “HARUN” sahne alacak ve Derneğimizin Halk Oyunları Ekibi gösteri sunacaktır.



Geleneksel Aydınlılar Gecesi’nde aramızda bulunmanızdan onur duyarız.

Yönetim Kurulu Adına
Ender VARDAR
Genel Başkan

Not: Gecemizin davetiyelerini yönetim kurulu üyelerimizden temin edebilirsiniz.
(Yönetim Kurulumuzun Telefonları www.efeler.org sayfamızdaki yönetim kurulu üyelerimizin özgeçmişlerinin bulunduğu sayfadan temin edebilirsiniz.)

Dernek Tel: 0312 433 09 09 - 433 52 09

Geleneksel Aydınlılar Gecesi
Tarih: 30.04.2009 Cuma
Saat:19:30
Yer: Gazi Üniversitesi Kültür Merkezi
Gazi Üniversitesi Rektörlük Kampusu
Teknik Okullar Beşevler / Ankara
Kültür Merkezi Tel: (0312) 212 54 38
Tel: 0535 959 01 22 (Ender Vardar), 0533 266 23 09 (Halil Apaydın)

Dernek İletişim:
Tel: 0312-433 09 09
Faks:0312- 433 52 09
İnternet Adresi : www.efeler.org
Mail Adresi: efeler.org@gmail.com
Adres: Libya Cad. Becerikli Sokak 18/9 Ahmetler Kocatepe Çankaya/Ankara



"Ankara Aydınlılar Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneğinin Geleneksel AYDINLILAR gecesi...

"Ankara Aydınlılar Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneğinin Geleneksel AYDINLILAR gecesi için derneğin duyurusu... Tüm hemşehrilerimize duyurulur... Emeği geçen herkese teşekkürler... "

Değerli Hemşerim,

Derneğimizce her yıl düzenlenen “GELENEKSEL AYDINLILAR GECESİ” bu yıl 30 Nisan 2010 Cuma günü Gazi Üniversitesi Kültür Merkezinde gerçekleştirilecektir. Saat 19:30 da başlayacak olan Gecemizde Popstar Yarışması birincisi “HARUN” sahne alacak ve Derneğimizin Halk Oyunları Ekibi gösteri sunacaktır.



Geleneksel Aydınlılar Gecesi’nde aramızda bulunmanızdan onur duyarız.

Yönetim Kurulu Adına
Ender VARDAR
Genel Başkan

Not: Gecemizin davetiyelerini yönetim kurulu üyelerimizden temin edebilirsiniz.
(Yönetim Kurulumuzun Telefonları www.efeler.org sayfamızdaki yönetim kurulu üyelerimizin özgeçmişlerinin bulunduğu sayfadan temin edebilirsiniz.)

Dernek Tel: 0312 433 09 09 - 433 52 09

Geleneksel Aydınlılar Gecesi
Tarih: 30.04.2009 Cuma
Saat:19:30
Yer: Gazi Üniversitesi Kültür Merkezi
Gazi Üniversitesi Rektörlük Kampusu
Teknik Okullar Beşevler / Ankara
Kültür Merkezi Tel: (0312) 212 54 38
Tel: 0535 959 01 22 (Ender Vardar), 0533 266 23 09 (Halil Apaydın)

Dernek İletişim:
Tel: 0312-433 09 09
Faks:0312- 433 52 09
İnternet Adresi : www.efeler.org
Mail Adresi: efeler.org@gmail.com
Adres: Libya Cad. Becerikli Sokak 18/9 Ahmetler Kocatepe Çankaya/Ankara



PSİKOLOG BARIŞ SAMANCI YAZISI... TRAVMA VE GÜZEL GÜNLER!


TRAVMA VE GÜZEL GÜNLER !

Senaryo 1: Her zamanki gibi bir gündür; anasınıfı öğretmeni günlük eğitim programını uygulamaktadır. Sınıfta 25 tane altı yaş grubu öğrencisi vardır ve öğretmenleriyle birlikte etkinlikleri gerçekleştirmektedirler. Birden sınıfın kapısı açılır; eğitim fakültesi mezunu ve müdür yardımcı olan bir öğretmen, aşkına karşılık vermeyen anasınıfı öğretmenini önce ateşli silahla yaralar silahın tutukluk yapması nedeniyle amacına ulaşamadığı için bıçakla genç kadını öğrencilerinin önünde katleder. Sahnenin sonunda yetkililerin açıklaması vardır; “Üzgünüz, ama çocuklarımız için gerekli önlemleri aldık; onlara film çekildiğini anlattık…”


Senaryo 2: Güzel bir hafta sonudur. Orta yaşlardaki aile babası ailesiyle birlikte, her ne kadar tam karşılığını alamadığını düşünüyor olsa da onlarca kalemden oluşan vergilerini ödedikten sonra artakalan birikimleriyle aldığı otomobiliyle şehir gezisi yapmaktadır. Ve duyarlı bir sürücü olduğu için değil, trafik kuralı olduğu için yaya yolunda durarak yayalara yol verdiğinde arkadaki araçta bulunan şahısların korna seslerini duyar ama ilerlemeye devam eder. Büyük bir kent olması nedeniyle yaya yolu sayısı da oldukça fazladır ve iyi aile babası hem yanındaki oğluna iyi bir örnek olmak hem de kurallara uymak adına 4. defa durur ve bu seferde alışverişten dönmekte olan bir anne kıza yol verir. Artık arkadaki araçta bulunan şahıslar korna ve sellektörle yetinmeme kararı alırlar; çünkü iyi aile babası onların “kuralsızlık hakları”nı gasp etmektedir. Ani bir hareketle arabayı geçip önünü keserler, iyi aile babası daha ne olduğunu anlamadan camdan içeriye uzanan silahtan çıkan 13 kurşunla hayatını oracıkta kaybeder. Sahnenin sonunda aynı kentten seçilen bir milletvekilinin bireysel silahlanma ile ilgili görüşleri yansır. Vekil, ballandıra ballandıra silahlara olan ilgisini ve silah koleksiyonunu anlatmaktadır kendisine uzanan mikrofona.

Senaryo 3: Ünlü bir futbolcu gece kulübünden çıkıp lüks otomobiline ilerlerken kendisine soru soran muhabire tekme tokat saldırır. Sahne orada kararır ve bir köşe yazarının yorumuyla devam eder; “Şimdi bu futbolcunun yaptığı doğru değil, orda saldırdığı dövdüğü kişi, sokakta sıradan bir adam, çöpçü değil ki, o bir gazeteci, olmaz , yanlış !”

Senaryo 4: Kadın kendisine şiddet gösteren kasap eşini şikayet etmiştir. Ve adam konuyla ilgili uyarıldıktan sonra bir daha yapmaması amacıyla bırakılır. Adam kendisini şikayet eden eşini cezalandırmak ve bir daha şikayet etmemesini sağlamak adına kulaklarını ve burnunu keser ve hastanenin önünde bırakır kadını. Sahne şu şekilde devam eder, hastanenin güvenlik kameralarına elini ve kulağını tutan bir insan şaşkınlıkla ağır ağır yürümektedir. Bu görüntülerden sonra sıradaki bir başka haber yayın akışına girer; “Defalarca tehdit edildiği önlem alınması ve korunma için dilekçe veren ancak hiçbir işlem yapılmadığı için saplantılı erkek arkadaşı tarafından öldürülen kadının katillerini yakalayan polislere ödül verildi!”

Çok kötü senaryolar hepsi; özensiz, plansız, kötü iç bunaltıcı, karamsar, kötülük kokan… İşte bu nedenle konusunu okuyup bu filmleri sinemada veya televizyonda izlememe hakkımızı elimizde tutabilir ve psikolojik sağlığımızı koruyabiliriz ya da bu senaryoya ait filmleri izlediğimizde en kötü ihtimalle kendimize “bu sadece bir film” diyebiliriz.

Peki bu senaryolar gerçeğin tam olarak kendisiyse? Bu senaryolardan aslında daha çok fazla varsa ve birey tam olarak bu senaryoları gerçek hayatın içinde sık sık deneyimliyor ve şahit oluyor ise ?

Bu kadar travmatik yaşantının ortasında insan nasıl koruyabilir kendisini, kendisini nasıl hissedebilir?

Travma, hayatın günlük akışı içinde, hiç beklenmeyen bir anda, insanın dayanma gücünü zorlayan ya da aşan bir durum olarak tanımlanabilir. Travmaların bir bölümü yukarıdaki senaryo olarak adlandırılan günlük haberlerden derlendiği gibi insan eliyle ortaya çıkabildiği gibi zaman zaman doğal afetlerle de ortaya çıkabilir. Nitekim; daha fazla güvensiz ve karamsar bir tablo çizmemek adına yukarıda; ülkemizde yaşanan deprem, sel, grizu patlaması, yangın gibi durumların öncesinde ve sonrasında yaşanılanlardan bahsedilmemiştir.

Hiç beklenmeyen bir anda geliştiğinden bahsettik travmaların. Bu tanımlamanın sanırım ülkemiz için değiştirilmesi gerekecek. Belki doğal afetler deprem, sel vb beklenmeyen bir anda gelebilir ancak insan eliyle gelen travmalar artık tam olarak beklenilen olgular oldu. Günlük hayattaki şiddet, cinayet, tecavüz, istismar haberleri o kadar çok fazla yer almaya başladı ki sıradanlaşmaya başladı. Bu travmalara karşı duyarsızlaşmayan, sıradanlaşmayan bireyler ise ne yazık ki “güvensizlik” duygusunu yaşamaya başlıyorlar.

Şiddetin ve insan eliyle ortaya çıkan travmaların gündelik hayatta her düzeyde yaygınlaştığı, hayatlarımızın, her gün yenilerinin icat edildiği korkularla, tehtitlerle, kötü insanlarla karartılmaya çalışıldığı, güvensizliğin hergün pompalandığı bir dönemde, insan olarak hem mağduru, hem tanığı, hem de öznesi olduğumuz “Gündelik Hayatın Travmaları” ile baş edebilmenin yolları; nedenlerini araştırmakla ve ülkemizin farklı yerlerinden gelen ve farklı alanlarda çalışan uzmanların görüş, düşünce, çalışma ve deneyimlerinin dikkate alınmasıyla, dikkatte alınmakla yetinmeyip biran önce önleyici ve düzenleyici tedbirlerin uygulamaya geçirilmesiyle mümkün olacaktır.

Gündelik hayatın travmalarından toplumsal olarak kurtuluşumuz, bireysel kurtuluş planlarımızla desteklendiği zaman mümkün olacaktır. İşte bu nedenle yukarıdaki senaryolara inat güzel bir senaryoyu hep beraber bireysel katkılarımızla yazabiliriz.

İşte bu senaryonun filmine ait fragmanın biran önce sinema salonlarında, televizyon kanallarında, haberlerde dönmeye başlaması dileğiyle.

Filmin müziğine gelince, benim önerim usta şair Nazım Hikmet’in güzel günler adına söylemiş olduğu bir umut cümleleriyle dolu olan şiiri ve Edip Akbayram’ın bestesidir;

Güzel günler göreceğiz çocuklar,
güneşli günler göreceğiz...
Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar,
ışıklı mavilikler süreceğiz...

Barış Samancı
Psikolog



PSİKOLOG BARIŞ SAMANCI YAZISI... TRAVMA VE GÜZEL GÜNLER!


TRAVMA VE GÜZEL GÜNLER !

Senaryo 1: Her zamanki gibi bir gündür; anasınıfı öğretmeni günlük eğitim programını uygulamaktadır. Sınıfta 25 tane altı yaş grubu öğrencisi vardır ve öğretmenleriyle birlikte etkinlikleri gerçekleştirmektedirler. Birden sınıfın kapısı açılır; eğitim fakültesi mezunu ve müdür yardımcı olan bir öğretmen, aşkına karşılık vermeyen anasınıfı öğretmenini önce ateşli silahla yaralar silahın tutukluk yapması nedeniyle amacına ulaşamadığı için bıçakla genç kadını öğrencilerinin önünde katleder. Sahnenin sonunda yetkililerin açıklaması vardır; “Üzgünüz, ama çocuklarımız için gerekli önlemleri aldık; onlara film çekildiğini anlattık…”


Senaryo 2: Güzel bir hafta sonudur. Orta yaşlardaki aile babası ailesiyle birlikte, her ne kadar tam karşılığını alamadığını düşünüyor olsa da onlarca kalemden oluşan vergilerini ödedikten sonra artakalan birikimleriyle aldığı otomobiliyle şehir gezisi yapmaktadır. Ve duyarlı bir sürücü olduğu için değil, trafik kuralı olduğu için yaya yolunda durarak yayalara yol verdiğinde arkadaki araçta bulunan şahısların korna seslerini duyar ama ilerlemeye devam eder. Büyük bir kent olması nedeniyle yaya yolu sayısı da oldukça fazladır ve iyi aile babası hem yanındaki oğluna iyi bir örnek olmak hem de kurallara uymak adına 4. defa durur ve bu seferde alışverişten dönmekte olan bir anne kıza yol verir. Artık arkadaki araçta bulunan şahıslar korna ve sellektörle yetinmeme kararı alırlar; çünkü iyi aile babası onların “kuralsızlık hakları”nı gasp etmektedir. Ani bir hareketle arabayı geçip önünü keserler, iyi aile babası daha ne olduğunu anlamadan camdan içeriye uzanan silahtan çıkan 13 kurşunla hayatını oracıkta kaybeder. Sahnenin sonunda aynı kentten seçilen bir milletvekilinin bireysel silahlanma ile ilgili görüşleri yansır. Vekil, ballandıra ballandıra silahlara olan ilgisini ve silah koleksiyonunu anlatmaktadır kendisine uzanan mikrofona.

Senaryo 3: Ünlü bir futbolcu gece kulübünden çıkıp lüks otomobiline ilerlerken kendisine soru soran muhabire tekme tokat saldırır. Sahne orada kararır ve bir köşe yazarının yorumuyla devam eder; “Şimdi bu futbolcunun yaptığı doğru değil, orda saldırdığı dövdüğü kişi, sokakta sıradan bir adam, çöpçü değil ki, o bir gazeteci, olmaz , yanlış !”

Senaryo 4: Kadın kendisine şiddet gösteren kasap eşini şikayet etmiştir. Ve adam konuyla ilgili uyarıldıktan sonra bir daha yapmaması amacıyla bırakılır. Adam kendisini şikayet eden eşini cezalandırmak ve bir daha şikayet etmemesini sağlamak adına kulaklarını ve burnunu keser ve hastanenin önünde bırakır kadını. Sahne şu şekilde devam eder, hastanenin güvenlik kameralarına elini ve kulağını tutan bir insan şaşkınlıkla ağır ağır yürümektedir. Bu görüntülerden sonra sıradaki bir başka haber yayın akışına girer; “Defalarca tehdit edildiği önlem alınması ve korunma için dilekçe veren ancak hiçbir işlem yapılmadığı için saplantılı erkek arkadaşı tarafından öldürülen kadının katillerini yakalayan polislere ödül verildi!”

Çok kötü senaryolar hepsi; özensiz, plansız, kötü iç bunaltıcı, karamsar, kötülük kokan… İşte bu nedenle konusunu okuyup bu filmleri sinemada veya televizyonda izlememe hakkımızı elimizde tutabilir ve psikolojik sağlığımızı koruyabiliriz ya da bu senaryoya ait filmleri izlediğimizde en kötü ihtimalle kendimize “bu sadece bir film” diyebiliriz.

Peki bu senaryolar gerçeğin tam olarak kendisiyse? Bu senaryolardan aslında daha çok fazla varsa ve birey tam olarak bu senaryoları gerçek hayatın içinde sık sık deneyimliyor ve şahit oluyor ise ?

Bu kadar travmatik yaşantının ortasında insan nasıl koruyabilir kendisini, kendisini nasıl hissedebilir?

Travma, hayatın günlük akışı içinde, hiç beklenmeyen bir anda, insanın dayanma gücünü zorlayan ya da aşan bir durum olarak tanımlanabilir. Travmaların bir bölümü yukarıdaki senaryo olarak adlandırılan günlük haberlerden derlendiği gibi insan eliyle ortaya çıkabildiği gibi zaman zaman doğal afetlerle de ortaya çıkabilir. Nitekim; daha fazla güvensiz ve karamsar bir tablo çizmemek adına yukarıda; ülkemizde yaşanan deprem, sel, grizu patlaması, yangın gibi durumların öncesinde ve sonrasında yaşanılanlardan bahsedilmemiştir.

Hiç beklenmeyen bir anda geliştiğinden bahsettik travmaların. Bu tanımlamanın sanırım ülkemiz için değiştirilmesi gerekecek. Belki doğal afetler deprem, sel vb beklenmeyen bir anda gelebilir ancak insan eliyle gelen travmalar artık tam olarak beklenilen olgular oldu. Günlük hayattaki şiddet, cinayet, tecavüz, istismar haberleri o kadar çok fazla yer almaya başladı ki sıradanlaşmaya başladı. Bu travmalara karşı duyarsızlaşmayan, sıradanlaşmayan bireyler ise ne yazık ki “güvensizlik” duygusunu yaşamaya başlıyorlar.

Şiddetin ve insan eliyle ortaya çıkan travmaların gündelik hayatta her düzeyde yaygınlaştığı, hayatlarımızın, her gün yenilerinin icat edildiği korkularla, tehtitlerle, kötü insanlarla karartılmaya çalışıldığı, güvensizliğin hergün pompalandığı bir dönemde, insan olarak hem mağduru, hem tanığı, hem de öznesi olduğumuz “Gündelik Hayatın Travmaları” ile baş edebilmenin yolları; nedenlerini araştırmakla ve ülkemizin farklı yerlerinden gelen ve farklı alanlarda çalışan uzmanların görüş, düşünce, çalışma ve deneyimlerinin dikkate alınmasıyla, dikkatte alınmakla yetinmeyip biran önce önleyici ve düzenleyici tedbirlerin uygulamaya geçirilmesiyle mümkün olacaktır.

Gündelik hayatın travmalarından toplumsal olarak kurtuluşumuz, bireysel kurtuluş planlarımızla desteklendiği zaman mümkün olacaktır. İşte bu nedenle yukarıdaki senaryolara inat güzel bir senaryoyu hep beraber bireysel katkılarımızla yazabiliriz.

İşte bu senaryonun filmine ait fragmanın biran önce sinema salonlarında, televizyon kanallarında, haberlerde dönmeye başlaması dileğiyle.

Filmin müziğine gelince, benim önerim usta şair Nazım Hikmet’in güzel günler adına söylemiş olduğu bir umut cümleleriyle dolu olan şiiri ve Edip Akbayram’ın bestesidir;

Güzel günler göreceğiz çocuklar,
güneşli günler göreceğiz...
Motorları maviliklere süreceğiz çocuklar,
ışıklı mavilikler süreceğiz...

Barış Samancı
Psikolog



H.HALİL UÇAK YAZISI...

Bir Aydın'lı olarak Köyleri, şivesi, farklı ve cana yakın insanıyla medeniyet beşiği Aydın'ı çok severim. 10 yaşımdan beri İzmir'de yaşıyorum. Aydın'a her uğradığımda bir önceki Aydın olmadığını görüyor, üzülüyorum. Doğudan çok ciddi göç alan ve bu göç sonucu o medeni tavrından uzaklaşan Aydın'da bu değişimin bir an önce durması temmenisiyle.






H.HALİL UÇAK YAZISI...

Bir Aydın'lı olarak Köyleri, şivesi, farklı ve cana yakın insanıyla medeniyet beşiği Aydın'ı çok severim. 10 yaşımdan beri İzmir'de yaşıyorum. Aydın'a her uğradığımda bir önceki Aydın olmadığını görüyor, üzülüyorum. Doğudan çok ciddi göç alan ve bu göç sonucu o medeni tavrından uzaklaşan Aydın'da bu değişimin bir an önce durması temmenisiyle.